25 Eylül 2014 Perşembe

Hayallerimin Ülkesi Hindistan!

Evet, başlıktan da tam olarak anlayacağınız üzere Hindistan benim hayallerimi süsleyen bi ülke... ''Nasıl yapacaksın? Ne yiyeceksin? Çok tehlikeliymiş! Sokakta hayvanlar bile varmış!'' benzeri cümleleri her 'Hindistansever' duymuştur. İşte bu sözlere kulak asmayan biri olarak o inanılmaz ülkede ki maceralarımı, deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hindistan, dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi. Ekonomik durumları ne kadar iyi olsada bu kadar çok insana yetecek kadar iyi değiller. Bu yüzden çıktığınız her mağazada, gezdiğiniz her yerde sizi yüzlerce metre takip edip birşeyler satmak isteyen fiyat son noktaya kadar başlangıcın 6'da 1'ine inen bi alışverişten bahsediyorum. Bu gerçekten Hindistan'nın inanılmazlığını anlatmak için gösterdiğim abartılı bi örnek değil. Az bile söyledim. Bazen 10'da 1'ine düştüğü bile oluyordu. Bu yüzden sizde sürekli büyük dramalar sergiliyorsunuz. Beğenmedim, ı-ıh şurayı biraz kirlenmiş mi? kumaşı biraz kalitesiz mi? Bu fiyata mümkün değil bunu almam derseniz. İşte o zaman çok ama çok uygun fiyatlara alışveriş yapabilirsiniz. Aynı şey ulaşım konusunda da geçerli... İşte bu güzel satıcılardan birkacını sizlerle paylaşmak istiyorum.





İşte durum böyle olunca sizde onları geri çevirirken içiniz ne kadar burkulsada Hindistan'nın tümünün böyle insanlarla dolu olduğunu hatırlıyorsunuz.

Yemeklere gelince... Dünyanın birçok ülkesinde kendi damak zevkinize uygun yemekler bulmanız mümkün. Avrupa ülkerinin hepsinde şansınız yaver giderse bir Türk restorantı bile bulabilirsiniz. Fakat Hindistan gibi Asya ülkerinde bu durum gerçekten zor bir hal alıyor. Çünkü nereye giderseniz gidin (bunlara ünlü yemek zincirleri de dahil) baharat ve acı olmadan bir yemek bulmanız imkansız denebilir. İlk 5 günden sonra midem tamamen bu yemekleri almayı reddetti ve gerçekten zor zamanlar geçirdim. Ben ki acıların acısı yemekleri göz yaşları içinde yiyebilen bir insan olarak Hindistan yemekleriyle yarışamadım. Acının yanı sıra müthiş baharatlı yemekler aynı zamanda. Siz satıcıya ''Bunlardan hangisi acısız?'' diye sordugunuzda sizin için mutlaka bi secenekleri oluyor. Fakat siz o yemeğin tadına baktıgınızda aslında 'onlara göre acısız' oldugunu anlıyorsunuz. E hal böyle olunca ben de ekmek ve su ikilisiyle dolu haftalar geçirdim. Buyrun Hindistan mutfagından..



Turla gitmek birşey değiştirir miydi? Bilmiyorum. Fakat ben yalnız seyahat ettiğim için sürekli yemekler konusunda sürekli hüsrana uğradım ve asla doydum diyemedim. Bu arada unutmadan çatal, kaşık bulmak çok zor. Bıçağın icadından haberleri olduğundan bile şüpheliyim.





Herhangi bir problemde sorumlu olmak istemiyorum ama Hindistanlı insanlar çok cana yakın:) yanii fazla cana yakınlar.. :)
Fakat bunun en güzel yanı onların fotoğraflarını çekebilirsiniz. Buna hiçbir tepki vermiyorlar. İzin isterseniz de mahçup bi tavırla kabul ediyorlar. Bazıları bunun için para istiyor fakat 10rupi kadar. Yani Türk Lirasıyla 50 kuruş kadar falan olmalı.






Elbette yaşayış tarzlarına saygı duydum. Fakat size orada tanıştığım bir Hindu ile aramda geçen sohbeti paylaşmadan geçemicem...

Ben: E yani şimdi ben bu ineklerden birine zarar versem ne olur?
Hindu Rohit: Eğer polis zamanında gelmezse, ki asla zamanında gelmez, seni linç ederler. Yani sana doğru geliyorsa boynuzlarından tutup yolundan cekebilir, sırtına vurup gönderebilirsin ama bundan fazlası senin için tehlikeli olur.
Ben: Aslında bizde inekleri çok seviyoruz Türkiye'de:))

Sokaklardaki insan dışındaki canlılara gelirsek... (milyonlarca mikrobik organizmalar hariç) sizleri bu görüntülerle baş başa bırakıyorum..




Hindistan'ı hem bir Sanat Tarihçisi olarak hem de bir turist olarak tebrik etmem gereken en önemli konuysa tarihi eserlere verdikleri önemdir. Ülkenin her tarafı ciddi anlamda bakımsızken, tarihi bi alanın etrafı çok güzel ve temiz olarak korunmuş. Bu konuda bizim ülkemizi geçip Avrupalı ülkelerle yarışır durumda. Şöyle ki Taç Mahal'e ayakkabılarınızla girmeniz yasak. Kumaştan yapılma bir galoşla girmelisiniz. Bu sadece Taç Mahal'in içi için geçerli olan bi kural değil. Bahçede de bu şekilde gezmek zorundasınız. Bunun sonucu olarakta harika korunmuş bi eser sizi bekliyor. Yeni Delhi'ye yaklaşık 4 saat uzaklıktaki Agra şehrinde.. 




Elbette Red Fort ve Kutup Minarı da sizlerle paylaşıcam. Buyrun...




Ayrıca ekstra olarak Hindistan'a seyahet edecekler için paylaşmam gereken bir kaç bilgi var...

Dişlerinizi fırçalarken ağzını gargara yaptıktan sonra dişlerinizi tekrar fırçalamak isteyebilirsiniz çünkü suyun alıştığımızın aksine gerçekten acı ve değişik bir yanı var.
Sigara kullanıyorsanız ve bir bayansanız görünür alanlarda sigara içmek insanların size kötü gözle bakmasına, sizi 'kötü' bir kadın olarak algılamasına sebep olacaktır.
Hava her daim sisli. Bazı akşamlar sigara dumanınızı fark edemeyebilirsiniz.
Gidilecek ayları bilmiyorum ama gidilmeyecek ay kesin olarak Temmuz. Cünkü inanılmaz bir sıcak.
Sert bir şekilde 'Hayır!' demeyi mutlaka öğrenin...

Ve benim Hindistan için bir tanımlamam olarak ''Herşeyi fazla ülke''... 

Son olarak... Hindistan'ı görmeden ölmeyin.


Hindistan ve diğer blog yazılarım hakkında bilgi almak ve paylaşacaklarınız için lütfen bana yazmaktan çekinmeyin.

zerepcanilayda@gmail.com

Sevgilerle!
İlayda Zerepcan

20 Şubat 2014 Perşembe

Kimberley Freeman- Kır Çiçeği Tepesi



       Kitap hakkında konuşmaya başlamadan önce şunu söylemek istiyorum; Bu türde yazılmış kitaplar arasında benim gözümden en iyilerden biriydi Kır Çiçeği Tepesi

      Her kitapta kendimizden bir parça arar, kendimizi bir karekterin yerine koyarız farkında olmadan. Bu arayışımız da çoğu kitapta olumlu sonuç bulur, az ya da çok. Fakat Kır Çiçeği Tepesi'ni diğer kitaplardan ayıran özellik kendinizi bir çok karakterle özleştirebilecek, bir çok karekter yerine üzülüp umutlanabileceksiniz..

     Zorluklar, fırsatlar, umutlar taşıyan ve birazda şansın yardımıyla hayatta inişli çıkışlı evreler yaşayan, ya çok yükseklerde ya da gerçekten yerle bir olan hayatın izlerini taşıyan bu kitapta aynı zamanda güçlü bir kadının istediklerini nasıl elde ettiğini bu yolda neler yaşadığını ancak sonunda neler kazanıp neler kaybettiğini göreceksiniz.

    Geçmişten gelen izlerin yolunu sürecek, heyecanla neler olduğunu merak edeceksiniz. Kitabın her sayfasında da şunu anlayacaksınız ki ''Her zaman bir umut vardır''

   Kır Çiçeği Tepesi'ni kesinlikle tavsiye ediyorum. Okuyamaya başladığınız da zaten duramayacak ve ne demek istediğimi anlayacaksınız..


Sevgilerle!
İlayda Zerepcan

28 Kasım 2013 Perşembe

Lucy Kevin- Düğün Hediyesi


Kitabın kapagını görüdüğünüz de sizde benim gibi hissettiniz mi bilemiyorum ama ben bu kapağı gördüğümde gerçekten kitabın ''beni oku'' dediğini işitir gibi oldum ve o sesi dinledim..
Çok tatlı bir kitap ayracıyla birlikte satılıyor olsada kitap, o kitap ayracını kullanmaya hiç fırsatım olmadı çünkü bir gece içerisinde okuyup bitirdim (öyle gözünüz korkmasın 153 sayfacık:)

O kadar sıcak ve tutku dolu bir aşk hikayesi ki bitirmeden uyumam imkansızdı.. Mutluluk için seçimlerimizden, karşılaştıgımız ya da karşılaşabileceğimiz sonuçlardan ve bu sonuçlara olan tepkimizden de bahseden kitap beni gerçekten etkiledi.

Aslında seri olarak 4 kitaptan oluşan ve serinin ilk kitabı olan Düğün Hediyesi'nin diğer 3 kitabı henüz  Türkçeye cevrilmemiş olacak ki her hangi bir yayın organından kendilerine ulaşmak henüz mümkün  değil.

Gerçekten romantik romanlar seviyorum diyarsanız Lucy Kevin- Düğün Hediyesi tam size göre bir kitap.

Sevgilerle!
İlayda Zerepcan

5 Kasım 2013 Salı

Dan Brown- Cehennem



ABD'li yazar Dan Brown'nun beklenen ve önceki kitaplarını aratmayan eseri ''Cehennem''.. Bu kitap ''Melekler ve Şeytanlar'' kadar olmasada yine Sanat Tarihi kokan, gerilim ve macera içeren bir eser. Üstelik en önemlisi Dan Brown bizi bu kez İstanbul'un derinlerinde bir yolculuğa çıkarıyor. 

Harvard üniversitesi simgebilim profesörü Robert Langdon'nın yine başrolde olduğu bu eserin konusu, dünyayı sonsuza kadar değiştirecek bir olayı engellemeye çalışmak. Fakat burada bizi bekleyen süpriz profesörün hafızasını kaybetmiş ve yakın geçmişi hatırlamıyor olması.. 

Oldukça başarılı olan mekan tasfirleri beni en çok etkileyen yönlerinden biriydi kitabın. Ayrıca olayların akışı, birbirine bağlanışı, yine Dan Brown'un alıştığımız tarzından ödün vermediğinin de bir kanıtı.

Bu kitabı okuduktan sonra Dan Brown'nun bu denli geniş sanat tairihi bilgisi nereden geliyor ve sanat tarihine merakının sebebi nedir diye biraz araştırmak istedim. Cevabı çok basit.. Eşi bir sanat tarihçisi ve yazara kitaplarında yardımcı oluyormuş..

Şayet hala bu kitabı okumadıysanız, en kısa sürede okumanızı tavsiye ediyorum..



Sevgilerle!

İlayda Zerepcan




27 Ekim 2013 Pazar

Macaristan'a doğru

Macaristan'a, Viyandan otobüsle kısa bir sürede vardım. Oldukça kaliteli ve ucuz bi firma olan Student Agency.. Kesinlikle tavsiye ediyorum!

Macaristan sokaklarında yürürken kiliseler yerine camiiler olsa aslında yolunuzu bulabilirmişsiniz gibi, sanki Türkiyede herhangi bir yerde geziyormuşsun gibi hissediyorsunuz. Tabi şimdi buradan çıkarılacak sonuç ''öyleyse gitmeyelim'' olmasın. Bir sanat tarihçisi olarak oldukça beğendiğim ülkelerden diyebilirim. Aslında anlatmak istediğim sanki bizden bir yermiş gibi olduğu.. Avrupa olmasına rağmen çok da o havayı yansıtmıyor oluşu. Daha mütevazi daha sahsına münhasır bir yapılaşması olan bir ülke Macaristan..


Görsel öğelerle zengin bir ülke Macaristan, az önce de belirttiğim gibi tam olarak bir Avrupa ülkesi diyemeyiz belki ama zengin sanatsal dokuları da bünyesinde bulundurmasını göz ardı edemeyiz. 


Halkı yardım konusunda gerçekten oldukça bize benziyor. Sordugunuz yeri tarif etmektense sizi alıp oraya kadar götürüyor ya da elinize bir kroki çiziyorlar. Yani birkaç gün önceki Viyana seyahatim de karşılaşmadığım birşey (gerçi Viyanada yol haritası sistemi oldukça gelişkin) 


Kahramanlar meydanına giderken gördüğüm bu yapı kütlesel olarak oldukça dikkat çekici.. Üstelik içerisinde bir din adamının eli sergileniyor. Bu beyfendi yıllar önce ölmüş fakat eli uygun şartlarla bozulmadan hala saklanıyor. İçeride özel bi oda da sizi karşılıyor.


Şimdi Avrupaya benzemiyor diye adamlara biraz çamur atmış gibi oldum ama nacizane kendilerinin bu görkemde bir belediye binaları var. (demek ki o kadar da bize benzemiyorlar)


Şehrin oldukça yüksek bir noktasında sizi bu kale karşılıyor, oldukça görkemli ve kesinlikle görülmesi gereken bir yer.


Bu kaleye işte arkamda gördüğünüz bu aslanlı köprüden geçerek ulaşıyorsunuz. Her yeri görme arzusuyla yürümek istediğim bu köprüde soğuktan yüz felci geçirmek üzereydim. Aylardan Ocak sıcaklık sıfırın altındaydı ve oldukça kuvvetli bir fırtına vardı.


Ve elbette son ve en önemli olarak Kahramanlar Meydanı, buraya oldukça uzun ve geniş bir caddeden gidiliyor ve bu caddenin üzerinde sağlı sollu ülkelerin konsoloslukları yer alıyor. 20 ya da 30 ülkenin görkemli konsoloslukları.. Çok fazla ülke gezdim ama hiç bu kadar güzel konsolosluklar görmemiştim diyebilirim..



Sevgilerle
İlayda Zerepcan

20 Ağustos 2013 Salı

Bir harika ülke Çek Cumhuriyeti!



Şahsi fikrimle başlamak istiyorum bu yazıma. Gezdiğim onca ülkeden birine yerleşmem gerekseydi bu kesinlikle Çek Cumhuriyeti olurdu! Öyle güzel sokakları öyle hoş insanları var ki! Kaybolmanın size zevk verdiği bir şehir burası. Küçük ve güzel..




13.yy da yapılmış Charles Köprüsüne giden bir sokak fotoğrafı üstteki, kış mevsimi olmasına rağmen oldukça kalabalık bir turist kitlesi var Prag'ın




İşte ünlü Charles Köprüsünün girişinden bir fotoğraf. Köprü baştan sona kadar incilden alınmış bazı hikayelerin tasvir edildiği heykellere sahip.. Hepsi de köprünün asıl sahipleri olarak sizlerin beğenisine sunuluyor. Aşağıda birkaç örnegini görebilirsiniz.




İsa'nın çarmıhtaki tasviri..




Yine İncil de sözü edilen Azizlerden birinin tasviri



Ve köprüden geçen harika bir çift! Unutmadan söylemek istiyorum ki eğer bu köprüden geçerken bir dilek tutmalısınız bu dileğin gerçek olacağına inanılıyor Pragda.



ve birde Prag'daki dilenciler hep bu pozisyonda dileniyorlar. Oldukça şaşırtıcı!


Son olarak eğer güzel meydanlarda dolaşmak, sanatın eşsiz dokusunu hissetmek, sıcak ve samimi bir tatil istiyorsanız Prag oldukça iyi bir tercih olacaktır.


Sevgilerle!
İlayda Zerepcan

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Kış Tatilinde Avusturya!


  Görkemiyle göz kamaştıran sokaklar, sanatı hissetmek, değişik lezzetler tatmak istiyorsanız Avusturya'nın başkenti Viyana tam da size göre bir şehir!



23 bölgeye ayrılan ve bir uçtan diğerine maximum 30 dakika da gitme imkanı sunan gelişmiş bir ulaşım sistemine sahip. Üstelik bu ulaşıma hiç hakim olamamış olsanız bile gitmek istediğiniz yerin bölgesini bilmeniz yeterli. Çünkü metro ulaşımında çok fazla bilgi sahibi olabileceğiniz anlaşılır bir harita sistemi mevcut. Bu haritalara metroların içinden, metro bina duvarlarından ya da tourist information merkezlerinden ulaşabilirsiniz.



Gerçekten görkemli mimari beklentinizi karşılayacak ve sanatın buram buram kokusunu hissedeceksiniz. Kiliselerin ihtişamı daha önce size yaşamadığınız bir deneyim yaşatacak.




Cadde aralarında, herhangi bi sokakta yürüdüğünüzde girdiğiniz herhangi bir kilise sizi böyle süprizlerle karşılıyor. Ya da yürüdüğünüz aynı sokaklarda özel mimariler bile sizi çok özel hissettiriyor. Çünkü her yönden yaşam standartları yüksek ve görselliğe önem veren bi şehirdesiniz.




Elbette dini yapılar dışında, özel yapılar olan sarayları da göz ardı etmemek gerekir. Buralarda sizi özel saray koleksiyonları karşılayacak ve Mozart eşliğinde tarihin içinde yürüyeceksiniz.



Tabi Viyana'ya kadar gelip de schnitzel yememek ve melange içmeden dönmek olmaz. O zaman da sizi böyle güzel bir manzara karşılıyor .


Sevgilerle!
İlayda Zerepcan